Hadi en baştan söyleyeyim: QUARESMA’nın mutlaka takımda
olması gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece Beşiktaş’ın saha içi oyun planı,
kurgusu vs.. ile alakalı bir düşünce değil. Biraz da duygusal. O’nun bir
trivelasını bilmem kaç tane gole tercih ederim, rakip takıma verdiği
tedirginliği izlemeyi ve hissetmeyi seviyorum ayrıca. Eğer büyük takımsanız,
kadronuzda büyük-küçük tüm rakiplerinizin önlem almak zorunda kalacağı
oyuncular bulunmalı. Q7 salt bu kontenjanı doldurmak için bile kadroda olmalı.
Dün akşam GS böyle bir tedbire ihtiyaç duymadan çıktı
sahaya. Lisan-ı haliyle birlikte lisan-ı kalindeki mağrurluğu kendinden menkul
Fatih Terim, “kendi oyununu oynamak” üzere, hem de hazır olmayan oyunculara da
“oynaya oynaya hazır olurlar” mantığından hareketle kadroda yer vererek, ve en
büyük hata olarak da BEŞİKTAŞ’ı zor günlerinde süngüsü tamamen düşmüş
zannederek gelmiş İnönü’ye. Geçtiğimiz sezonun neredeyse tamamında ve bu sezon
da özellikle Süper Kupa finalinde fizik açıdan çok güçlü bir GS izlemiştik. Bu
anlamda yeterli 8 oyuncunun, henüz istenilen düzeyde olmayan Melo ve Hamit’i de
idare edecek kadar koşabileceğini düşünmüş olmalı ki her ikisi de ilk
onbirdeydi. Bu tür örnekleri izledikçe sezon başındaki hazırlık kampının ne
kadar önemli olduğunu daha iyi kavrıyorum. Bildiğimiz mücadeleci Melo’dan eser
yoktu. Hamit’in ise problemi bambaşka: Fiziksel yetersizliğin yanında sanki
tekniğini de kaybetmiş.
BEŞİKTAŞ teknik direktörü Samet Aybaba (ki bu durum da ayrı
bir yazı konusu olabilir), geldiği günden beri “BEŞİKTAŞ” ve “BEŞİKTAŞ'lılık”
kavramlarına vurgular yapıyor inceden de olsa. Hem de bence çok doğru
orijinlerden çıkışla yapıyor bunu. 8 yıldır ağızlara sakız edilen ve omurgası
olduğundan şüphe ettiğimiz insanların örneğini sergilediklerini iddia ettikleri
duruş, ancak Samet Aybaba gibi Süleyman Seba’nın rahle-i tedrisatından geçmiş
bir insan tarafından gösterilebilir. Beşiktaş’ın sahaya çıkarken en büyük güvencesi,
doğru insan tarafından yapılmış doğru motivasyondu..
Her şey motivasyonla olmuyor tabii ki; bir de sahadaki
futbol var. Eğer Umut Bulut bildiğimiz Umut Bulut olduysa 22. saniyede
kaçırdığı pozisyon ve benzerlerinin büyük katkısı olmuştur. Umut o saniyede
birden aslına rücu etti ve GS taraftarının saç baş yolmaya başlaması fazla geçe
kalmadı dün akşam. Bu beklenmedik pozisyonun haricinde de GS takımı ilk 30
dakika boyunca çok iyi oynadı ve bir çok pozisyon buldu. Bunların çoğunu
savunma arkasına atılan paslarla sağladı. Yan yana ilk maçlarını oynayan
ESCUDE-SIVOK uyumsuzluğu diyorlar ama bence alakası yok. Bir arada 8-10 sene
oynamış oyuncular bile olsa o kadar önde kurulmuş bir savunmanın arkaya atılan
paslarda pozisyon vermemesi mümkün değildi. Önemli olan o pasın oraya gelmesini
engellemek, yani pası atan oyuncuya sağlam baskı oluşturmak, yani çok koşan bir
orta saha oyuncusu oynatmak, yani VELİ KAVLAK.. Beşikaş’ı sıklıkla izlemeyen
biri için çok sıradan bir oyuncu olabilir ama Veli, dikkatli izlendiğinde orta
sahada ne kadar önemli bir aktör olduğunu hemen belli ediyor. Yaratıcı yönü
fazla yok belki ama iki yönde de çok çalışkan. Yine de Selçuk İnan gibi şu anda
Türkiye’nin tartışmasız en iyi iki orta saha oyuncusundan biri (diğeri
FERNANDES) olan ismi durdurmak kolay değil. Zaman zaman, hatta ilk yarım saatte
sıklıkla gördük bunu.
Ardından BEŞİKTAŞ oyunu dengelemeye ve kontrolü ele almaya
başladı. Bu olana kadar karşılıklı 2 gol oldu bu arada. FERNANDES’in öldürücü
duran topları etkisini sürdürmeye devam ediyor. CENK’in “Aslında çok yetenekli ama…” dedirten
hataları da. BEŞİKTAŞ’ın takipçiliğinden kazandığı 2. gole çok kısa sürede
cevap geldi. Oyunun ilk yarısında GS, rakibinin özgüven kazanmasına hiç fırsat
vermedi.
İkinci yarıda bambaşka bir BEŞİKTAŞ vardı. Koşmaya devam
eden ve bunun yanında düzgünce pas yapan, açıkçası futbol oynayan bir takım
geldi sahaya. Bunun sonucu olarak da 3. golü buldu. HOLOSKO’nun GS’ı sevdiğini
biliyorduk ama aynı maçta hiç 2 golü yoktu sanırım. O andan sonra da takım
olarak müthiş bir güvenle ve gayet tatmin edici bir oyun oynamaya başladılar.
Her şey istenildiği gibi gidiyordu…
Ta ki şimdiye kadar alışmış olmamız gereken, ama
alışamadığımız, alışamayacağımız hakem faciası gelene kadar. Aileden BEŞİKTAŞ’lı
olduğunu iddia eden Burak’a babası nasıl bir BEŞİKTAŞ’lılık öğretmiş acaba?
İşin gerçeği; eğer GS’la oynuyorsanız, hakemin her an sizin
aleyhinize çok fahiş bir hata yapacak olmasına hazır olmalısınız. DELGADO’yu
kart istediğini iddia ederek atabilir mesela hakem…Ya da 90. dakikada ALMEIDA’nın
attığı gol faul diye iptal edilir.. Ofsayttan gol yersiniz, geçerli sayılır.. Elle
düzeltilerek kaleye gönderilen top gol diye geçerli sayılır.. Olmadık bir
penaltı verilir ve GS yenilmekten kurtarılır vs vs vs…
Bu kararları verenler, Avrupa Kupasında,Şampiyonlar Ligi'nde maç yöneten, ülkenizin gururu olan hakemlerdir. İstisnasız hepsi..
Bunlar hep olur. Giden iki puandır, gelen sizin hayal kırıklığınız.. Adalet duygunuz hasar alır.. Anlayamazsınız rakibinizin bunu nasıl kabullendiğini, böylelikle alınan puanı içine nasıl sindirdiğini.. Öylece sahaya bakarsınız.. Haksızca kazanılan penaltıyı kaleye gönderen Selçuk İnan’ın attığı gole sevinmemesinde bir umut ararsınız; “En azından bu adam farkında her şeyin” diye, belki de sadece iyimserlikten... Maç biter..Çıkarsınız..Açık hava..Şöyle bir bakarsınız gökyüzüne Dolmabahçede’ki ağaçların dallarından görebildiğiniz kadarıyla… Hiçbir zaman, hiçbir rakibinizin sizin takımınıza “Adam gibi oynamadılar, süründüler, haksız kazandılar, çirkeflik ettiler..” diyemediğini düşünürsünüz, gurur duyarsınız.
Bu kararları verenler, Avrupa Kupasında,Şampiyonlar Ligi'nde maç yöneten, ülkenizin gururu olan hakemlerdir. İstisnasız hepsi..
Bunlar hep olur. Giden iki puandır, gelen sizin hayal kırıklığınız.. Adalet duygunuz hasar alır.. Anlayamazsınız rakibinizin bunu nasıl kabullendiğini, böylelikle alınan puanı içine nasıl sindirdiğini.. Öylece sahaya bakarsınız.. Haksızca kazanılan penaltıyı kaleye gönderen Selçuk İnan’ın attığı gole sevinmemesinde bir umut ararsınız; “En azından bu adam farkında her şeyin” diye, belki de sadece iyimserlikten... Maç biter..Çıkarsınız..Açık hava..Şöyle bir bakarsınız gökyüzüne Dolmabahçede’ki ağaçların dallarından görebildiğiniz kadarıyla… Hiçbir zaman, hiçbir rakibinizin sizin takımınıza “Adam gibi oynamadılar, süründüler, haksız kazandılar, çirkeflik ettiler..” diyemediğini düşünürsünüz, gurur duyarsınız.
Bilirsiniz; BEŞİKTAŞ kaybedebilir..Ama alçalmaz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder