Eğer çelişkili işler yapıyorsanız büyük bir güven sorunu
oluşturabilirsiniz. Hatta bunu bir ihtimal gibi düşünmek bile iyimserliktir,
çelişki varsa güven sağlamak mümkün değil. Aykut Kocaman’ın Alex politikasında
yaptıkları da maalesef çok çelişkili. Oyuncuyu istemiyor ama oynatıyor. Golünü alkışlıyor fakat en verimli anda oyundan alıyor.
Herkesçe malum olan krizin başlangıcında “Alex’siz
oynamaya alışmamız lazım” cümlesi vardı. Ardından Alex’in kıskançlık twiti...
18’e almamalar, buna rağmen “problem yok” ifadeleri art arda geldi. Başkan’ın
hocayı, taraftarın Alex’i desteklemesi sonucu ortaya çıkan, ama çıkmamış gibi
davranılmaya çalışılan ayrışma…Alex’in heykelinin açılışından alınan
görüntüleri izlediğimizde de ilginç detaylar bulduk: Kameranın çekim açısında,
tam kadrajın ortasında kocaman bir “Aykut Kocaman” pankartı…
Ortada bir problem varsa ve bu problemin çözümü isteniyorsa;
en garantili yol samimi yaklaşımlardır. Basit, göstermelik, şova yönelik, ortalama
bir zekaya sahip her insanda şüphe oluşturacak eylemler hiçbir fayda getirmez.
Yani heykelinin açılışında Alex de Souza, herkesin aralarının bozuk olduğunu
zannettiği teknik direktörünün adının yazılı olduğu pankartın önünde konuşacak
ve bütün bir camia ve futbolsever grubu da hemen “Bir şey yokmuş ya, bize öyle
gelmiş bak” deyip inanacak ve olay kapanacak öyle mi? Ya da hoca, söz konusu
oyuncu gol atınca zoraki bir gülümseme eşliğinde alkışlayınca her şey düzeldi
diye düşünülecek…?
Çağımız, komplo teorilerinin çağı. Kimse bunlara bir kerede
inanıp olanları unutacak kadar saf değil artık.
Hemen çıktı ortaya konunu kapanmadığı..
Fenerbahçe Marsilya’yla oynadı. Çok da güzel oynadı. Rakibi
Avrupa’nın 5 büyük liginden birinin, ilk 5 hafta sonunda puan kayıpsız lideri.
Milyonlarca avro harcayıp da büyük bir iştahla sezona giren Paris Saint Germain’e
5 haftada 6 puan fark atmış.Bordeaux, Lyon gibi devler daha ne olduğunu
anlamadan Marsilya hepsini geride bırakmış. Fenerbahçe böyle bir rakiple
oynuyor ve sahada Alex var. Alex’li Fenerbahçe ilk yarı boyunca ya orta sahayı
çok hızlı geçip 3. bölgeye ulaşıyor ya da dengeli paslaşmalarla ani top
kayıpları yapmadan rakibi gezdiriyor. Bazı anlarda ise Alex bireysel
yeteneklerini öne çıkarıp derin paslarla arkadaşlarına fırsatlar oluşturuyor. Sarı-lacivertliler
pozisyon zenginliği açısından ilk yarıyı son derece üstün geçirirken bir de gol
bulup devreyi önde bitiriyor.
Mehmet Topal takıma alışmaya başlamış, kimin hangi koşuları
yapacağını, daha önemlisi Alex’in hangi koşuları yapmayacağını bilerek oynuyor,
ona göre yardıma gidiyor. Fenerbahçe de takıma alışmak, Alex’e alışmakla özdeş.
Her yeni transfer O’nunla uyumlu olabildiği kadar iyi oynuyor.
Heykeli dikilen adam ikinci devrede golle buluşuyor.
Buluşmaması ilginç olurdu çünkü sahada tam O’na uygun bir
futbol var.
Buluşmaması ilginç olurdu çünkü Marsilya defansı alan
savunmasını en az Türk takımları kadar kötü yapıyor. Biz televizyondan Alex’in
kafasıyla gol attığını gördük, halbuki O beyniyle attı. Savunmanın arasındaki
boşluğa çok güzel ve tam zamanında sızdı, kusursuz bir vuruş yaptı.
Alex sevindi…
FB tribünü diye bilinen tribündeki taraftarlara koştu…
Aykut Kocaman alkışladı…
Ama Alex’i oyundan aldı… Alkışlamasaydı da alacaktı… Gol
atmasaydı da alacaktı…2 tane atmış olsaydı gene alacaktı…
Sonra Marsilya gol attı.. Son saniyede bir tane daha attı..
Maç bitti ve Fenerbahçe elindeki 3 puanın ikisini kaybetti.
Aykut Kocaman maçtan sonra “Söylenecek fazla bir şey yok” dedi ve sonra 10
dakika daha konuştu...
Raul Meireles “Alex oyundan çıkana kadar kontrol bizdeydi,
sonra birden kaybettik” mealinde bir şeyler söyledi ve her şeyi özetledi…
Zaten aşılamamış olan mesele bir kez daha ve daha da
serpilmiş olarak geri döndü.
Hatta; tribünlerin başkana olan desteğindeki azalmayı da su
yüzüne çıkaracak şekilde döndü..