Sayfalar

4 Ocak 2013 Cuma

Haneke Israrıyla; Amour



 
   Birileri telefon numaramı vermiş olmalı ki , Michael Haneke dün gece geç saatlerde aradı beni. Girişten de anlaşıldığı gibi Kafkavari bulanık bir konuşma oldu.Son filmine gidip gitmediğimi sordu.Hayır henüz gitmedim,ama her an gidebilirim de, belli olmaz... Haneke karanlık bir otorite havasında durmadan filme gitmem için ısrar ediyor. Ben bozuk hatta olmayan Fransızcamla “Ben nargile içmeye gitmeyi düşünüyordum” diyorum. Haneke sinirlenerek filminin Cannes'da Altın Palmiye aldığını söylüyor ve tehditler savurarak konuşmasını bitiriyor.Sonuç olarak nargileyi iptal ediyorum, ertesi gün Capitol’deki Sinemada, Amour'a gitmek üzere saat 15’de yola çıkmaya karar veriyorum.

   Cuma günü : Haftanın tüm yorgunluğu üzerimde. İstanbul'un başı kararsız ve 1-2 gün içinde kar vaad eden hava ile dertte , yani O hepimizden çok yorgun... Çevre yolundan geçerken arabanın camındaki buğuyu siliyorum,  çatılar üzerinden İstanbul'u hiç böyle izlememiştim, Kadıköy, Çamlıca, Acıbadem, Altunizade ve tüm bunların içinde Aşk’ın yeri neresi peki?...İzleyiciye " Soru şu: O’nun fiziksel acılarına son verip ikinizin de ruhen kurtulmasına giden yolu açmak mı yoksa bu ıstırapları bir sınav olarak kabul edip devam etmek mi?" diye kafa karıştırıcı cümleyle sesleniyor bir eleştirmen yazısında. Fiziksel acıları veya kimin hangisini tercih edeceğini bilemem ama insanlığın kaç bin yıllık tarihinde herhangi bir “ruhen kurtulma” yolu bulunabildiğinden gayet şüpheliyim. Her yaşadığımızın bir sınav olduğu inancına kuvvetle bağlıyım. 
   Capitol'e geldiğimde filme tam bir saat var daha. Demek ki bu süre içinde kalabalığın içinde mağazalara bakılarak boş boş gezinilebilir, arada saatçi vitrinlerindeki modeller incelenebilir, hatta sonradan kendi kendine “Neden bir alış-veriş merkezindeki sinemaya geldim ki ben” diye söylenilebilir. Neyse dön-dolaş bir saat Capitol’de sessizce yitirildi ve tam vaktinde 5 numaralı salonun önündeyim. Ama görevli yok. Görevlinin olmaması bir sinema izleyicisi için büyük bir sorundur çünkü biletinizi göstermeden salona giremezsiniz. Girerseniz ve bu fark edilirse rezil olma ihtimaliniz var. Nitekim artık her yeri gözleyen güvenlik kameraları olduğu müddetçe fark edilmeme ihtimaliniz de yoktur. Sağa bakınıyorum, sola bakınıyorum görevli yok. Tüm yönlere doğru bakmaya başlamışken görevli geliyor, biletimin ucunu biraz yırtmak suretiyle içeriye girişimi onaylıyor. 2 saat 6 dakika boyunca bana ait olan koltuğuma gömülüyorum.

    Hanake çok acımasızca üzerimize saldırıyor. Görmek istemediğimiz bir çok gerçeği suratımıza çarpıyor. Salondan çıkıyorum, alış-veriş merkezinden de çıkıyorum. Biraz yürüyorum. Arabaya biniyorum, eve geliyorum.Uyukluyorum, uyanıyorum. Yüzümde ağır bir yumruk acısı var.